27 Şubat 2009 Cuma

Akropol Kazısı

Enez’de yapılan kazı çalışmaları kale (akropol tepesi) içinde ve kale dışında olmak üzere iki ayrı alanda gerçekleştirildi. Denizden 25 m yükseklikte miyosen kalker alt yapılı kaya üzerinde yer alan akropol tepesinin çevresinde yaklaşık uzunluğu 740 m olan yüksek bir sur bulunmaktadır . Biçimleri ve planları farklı 15 kuleyle desteklenen sur duvarları yer yer 3 m genişliğe yaklaşmakta, yüksekliği ise 25 m’yi bulmaktadır. Kaleye girişi sağlayan iki kapıdan biri doğu, diğeri ise kuzey taraftaki surlarda yer almaktadır. Doğu tarafta yer alan 3 m genişliğindeki tonozlu ana giriş, biri altıgen diğeri kareye yakın plan gösteren kulelerle destekleniyor. Orta Çağ’a tarihlenen ve bugün büyük bir kısmı ayakta duran surun toprak altında kalan kesimlerinde Arkaik ve Hellenistik dönemlerinin duvar kalıntılarını görmek mümkündür. Bu kalıntılar, surun ilk kez kalenin kuruluşuyla birlikte, yani M.Ö. VII yüzyılın sonlarında yapıldığını kanıtlamaktadır. (Başaran 1998 a, 3). Enez Akropolünde yaptığımız derinleştirme çalışmalarında, yerli kayanın düzeltilerek değişik biçim ve ölçülerde mekanların oluşturulduğu görülmüştür.Burada yer alan anakaya mimarisinin en güzel örnekleri, kaya içine oyulmuş mahzenler, yerli kaya yontulup düzeltilerek oluşturulmuş olan dikdörtgen biçimli odalar ve değişik işlevli mimari kalıntılardan oluşmaktadır. (Başaran 1996, 109-111). (Fig.2)
 
 
Akropoldeki açmalarda, anakayanın tabanı üzerinde ver alan 30-40 cm kalınlıktaki moloz tabakası içinde, çoğunlukla elle biçimlendirilmiş, açkılı, koyu gri tek renkli keramik kalıntıları egemen durumdadır.   Genellikle, geniş ağızlı örneklerden oluşan bu çömlek grubu, Aiolların Enez’de yurtlanmalarından önce, burada yaşayan yerli halk tarafından yaygın biçimde kullanılmış olabileceğini düşünüyoruz.   Enez dışında, Trakya’nın değişik kesimlerinde ayrıca, Batı Anadolu ve Troas Bölgesinde M.Ö. 2. bin yılın sonlarına tarihlenen tabakalarda da, bu tür çömleklere rastlanılmış olması, söz konusu çömleklerin ne denli yaygın olduğunu göstermektedir. Bazı uzmanlarca Aiol keramiği adı verilen bu çömlek grubunun kökeni konusu henüz tartışmalıdır. Aynı yapı katında, koyu gri tek renkli çömleklerle birlikte, farklı teknik ve biçimde üretilmiş çanak çömlek türüne de rastlanmıştır. Diğerlerine göre sayıca az olarak karşımıza çıkan bu çömleklerin yüzeyi kaba görünüşlü olup, Bulgaristan’daki Karanovo III/ IV kültür katlarında ortaya çıkan çömleklerin özelliklerini yansıtmaktadır. Akropol’de yerli kayanın hemen üzerinde ver alan kültür katında diğer çömleklerle karışık durumda ele geçen söz konusu çanak çömlekler, Enez’in şimdilik kalkolitik Çağ’dan itibaren yerleşildiğini ve Balkanlarla olan kültürel ilişkisini göstermektedir.
   
 
Açmaların 2. yapı katını, Eski Yunan kültürlerini temsil eden tabaka oluşturuyor. Bu tabaka, aşağıdan yukarı doğru Arkaik, Klasik ve Hellenistik olmak üzere, 3 ayrı kültür evresini içinde barındırmaktadır. Tabakanın en alt kesiminde yer alan ve kalınlığı 0.75 m olarak belirlenen, Arkaik Çağ kültür evresi içinde, Enez’in doğu ile batı sanatının etkisinde kaldığını gösteren Oryantalizan, Korinth ve Attika malı çömlek kalıntıları ele geçmiştir.
 
 
Bunların arasında yer alan hayvan frizli Oryantalizan üslupla yapılmış örneklerin bazıları üzerinde, Doğu Yunan tarzında yapılmış sıra halinde otlayan yabani keçiler, ya da doğulu keramik ustalarının korinth vazo sanatından etkilenerek ürettikleri aslan betimleri ver almaktadır. Bu stile giren çömlekler üzerindeki hayvan frizleri üst üste gelen sıralardan oluşur. Hayvan betimlerinin ikonografisi, kalça ve omuzların bordo renklerle, ayrıntıların boşluk bırakılarak belirlenmesi en önemli özelliktir. Bu tür eserler M.Ö.7.yüzyılın son dörtlüğüne tarihlenmektedir. Enez’de aynı tabaka içinde bezemedeki ayrıntılar kazıma çizgilerle yapılmış başka bir grup eser çok yaygın olarak gün ışığına çıkmıştır.
  
 
Attika çömlekçiliğinin benzeri olan bu grup, Orta Oryantalizan (M.Ö. 600-575) dönemine tarihlenen eserlerden oluşmaktadır. Bu eserlerin üzerinde görülen bezeme üslubu, yaptığı poloslu kadın figürlerden dolaylı, Polos Ressamı olarak adı verilen bir usta tarafından üretildiklerini veya bu ustanın etkisinde çalışan başka bir atölyenin ürünü olduklarını göstermektedir. Bu yüzyılın başında Attika çömlekçiliği Akdeniz, Karadeniz ve Kuzey Ege çevresinde kurulmuş olan yerleşmelerde kendini göstermeye başladığı dönemdir (Boardman 1993,17). Dönemin çömlekleri üzerindeki betimlerin ayrıntıları, kazıma tekniğinin yanı sıra bordo renkler de kullanılarak belirlenmiştir. Söz konusu özellikler, Attika malı keramiklerin biçimlerinde ve üzerlerinde ver alan motiflerde Korinth çömlek sanatı geleneğinin etkisi olduğunu gösteriyor. Enez Akropolünde ve Killik mevkiinde yapılan sondajlarda bu üslupla yapılmış çok miktarda vazo parçası dağınık olarak ele geçmiştir. Söz konusu eserlerin Attika siyah figür tekniğinde bezeme yapan veya bunların etkisinde çalışan Enezli bir usta veya Enez’de faaliyet gösteren bir atölyede üretilmiş olabileceğini sanıyoruz.
   
 
Yine, Oryantalizan stilde yapılmış eserlerden oluşan başka bir çanak çömlek grubu, aynı kültür evresinin önemli buluntuları arasında ver almaktadır. Ege Adaları ve tüm Batı Anadolu’nun yerleşim yerlerinde yaygın olarak karşımıza Çıkan bu keramik gurubun en önemli özellikleri, kirli beyaz astar zemin üzerine bitki ve hayvan betimlerin, ayrı ayrı friz sıralarında yer almalarıdır.
 
 
Söz konusu buluntular içinde yer alan kapların ağız kenarları ile frizler arasında ayırıcı motif olarak, siyah ve beyaz kareciklerden oluşan merdiven biçiminde bantlar kullanılmıştır. Bantlar arasında kalan geniş alanlar, lotuslar, rozetler ile otlayan yabani geyikler, aslanlar ve değişik kuşlarla doldurulmuştur. Arkaik Çağ’a tarihlenen bu kültür evresinden ele geçen eserler, Enez’in M. Ö. 6. yüzyılın başlarından itibaren hem batının hem de, doğunun etkisinde kaldığını ve bunlardan esinlenerek yerel özellikler gösteren değişik eserler ürettiklerini gözlemliyoruz. Bunların basında mimariye ait elemanlar gelmektedir.
  
 
Enezlilerin Arkaik Çağ’da mimariye çok önem verdiklerini ve bu alanda sah eserler yarattıklarını görüyoruz. Özellikle, kale içinde yapılan bütün derin açmalarda yerli kaya bir dantel gibi işlenerek çok amaçlı büyük mekanlar elde edilmiştir. Gün ışığına çıkan kalıntılardan anlaşıldığına göre, bu döneme ait dini yapıların duvarları veya çatı saçakları, ön yüzleri değişik renkli motiflerle süslü pişmiş toprak levhalarla kaplıydı. Tapınak çatısının taşınmasında ise, Anadolu’da yaygın bir başlık olan ve olağanüstü güzel işçilikleriyle dönemin en güzel yaratıları arasında yer alan dikey volütlü Aiol sütun başlıkları kullanılmıştır (Fig.3).
  
 
Akropolde, yerli kayanın yaklaşık 100 m üzerinde yer yer yangın kalıntıları gözlemlenmiştir. Pers savaşlarından kaynaklandığı anlaşılan bu tabakanın üzerindeki kültür katında ise, M.Ö. 5. yüzyılın kırmızı figür tekniği ile üretilen Attika malı keramik kalıntıları egemen durumdadır. Tarihi bilgilerimiz ve kazılardan ele geçen kalıntılardan özellikle kırmızı figür tekniği ile üretilmiş olan çömleklerin fazla miktarlarda bulunmuş olması, Enez’in bu yüzyılın başında Atina ile siyasi, ekonomi ve kültürel alandaki ilişkilerin üst düzeyde olduğunu gösteriyor. 
Enez’de basılan sikkeler ise, kentin bu çağda Atina ile sanat alanında rekabet edebilecek durumda olduğunu kanıtlamaktadır.
   
 
Akropolde yapılan açmaların tümünde Klasik Çağ tabakasının hemen üzerinde Hellenistik çağ’a tarihlenen kalın bir tabaka yer almaktadır. İçinde mimari kalıntıların saptandığı bu tabaka, Akropolde yaşam geleneğinin Hellenistik Çağ’da da devam ettiğini kanıtlıyor. Bu dönemin en önemli yapı kalıntısı kuşkusuz, mahzenin güney doğusunda yer alan dikdörtgen planlı mekandır. Mekanın duvarları, dikdörtgen biçimli taslar kullanılarak bindirme tekniğiyle yapılmıştır. Mekandan ve diğer açmalardan Hellenistik Çağ’a özgü değişik formlu tabaklar, Megara kase parçaları, pişmiş toprak figürler veya dönemin modası olan kantharoslar (içki kadehi) ile siyah fırnisli ortası palmet motifi baskılı değişik biçimli kaplar, ortası çukur yayvan balık tabakları, ryton gibi bir çok eser, bu tabakanın önemli buluntuları arasında ver almaktadır(Fig.4).
   
 
Trakya, M.Ö. 190 yıllarında Romalıların egemenliğine geçince, Enez tekrar belirli bir süre için bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu tarihten sonra Roma İmparatorluğunun egemen olduğu bütün bölgelerde uzun bir barış dönemi yaşandığı için, oturma birimleri kalelerin dışına taşınmıştır. Bu nedenle, akropoldeki açmalarda Roma Çağı’na tarihlenen 3. kültür katı, kalınlığı az olan ve sınırları kesin çizgilerle belirlenemeyen bir tabakayla temsil edilmektedir.
   
 
Akropolde yer alan Roma dönemi kültür katında genellikle bu çağa özgü olan terra sigillata türü keramik kalıntılarla birlikte, pişmiş topraktan üretilmiş aydınlatma cihazları (kandiller) ile değişik biçimli mutfak malı çömleklere rastlanmıştır.
   
 
Enez Bizans döneminde çok önemli bir prenslik merkeziydi. Bizans İmparatoru Justinianus, kentte bir çok imar faaliyeti yapmış ve kuzeyden gelebilecek saldırılara karsı kale duvarlarını tamir ettirmiştir. Akropol’de yapılan kazılarda Bizans ve özellikle Orta Çağ’a tarihlenen çok önemli dini ve siyasi yapı kalıntıları ortaya çıkmıştır. Kalınlığı yaklaşık 300 m olan bu tabakada, çeşitli dönemlerle tarihlenen devşirme taşlardan yapılmış duvarlar, 11 yüzyıla tarihlenen bir saray kalıntısı ve şapeller yer almaktadır. Ayrıca bu tabaka içinde, yeşil sırlı ve içlerinde değişik motif ve kuşların sgraffıto tekniğiyle betimlendiği tabaklarla çeşitli buluntular ele geçirilmiştir.
Kaledeki açmaların tümünde toprak üst yüzeyinin yaklaşık 1.80 m kalınlıktaki bölümü içinde, son dönemlere ait olan yapı duvar kalıntıları yer almaktadır. Burada ortaya çıkan duvarların işçilikleri genel olarak basittir. Her iki yüzü sıvalı ve beyaz badanalı söz konusu duvarların temel derinlikleri (0.40 ile (0.60 m’ler arasında değişmektedir. Mekanların tabanları çoğunlukla sıkıştırılmış toprakla yapılan bu yapı katından, üstü koyu yeşil, sarımsı veya kahverengiyle sırlanmış çömlekler ile sırsız mutfak malzemesi çömlek kalıntıları çoğunluktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eski Enez 1908-1911

Kim tarafından çekildiğini bilmediğimiz bu fotograflar, üzerlerine yazılmış çeşitli notlardan anlaşıldığı üzere 1908-1911 yıllarını kapsamaktadır. Fotografların çogunluğu, zamanında Çavuş Köy'de bulunan Manastıra aittir. Bize, Enez'in Eski belediye Başkanı Şevket Kurt tarafından 4 sene kadar önce bir cd ye kayıtlı olarak verilmişti. Daha sonra Enez'in eskilerinden Belkıs Esencan'ın internet sayfasında aynı fotograflarla karşılaştım. Konusu Enez olan bir siteye yakışacağını ve belkide bu fotografların yeni birtakım konuları açacağını düşünerek buraya koyuyorum. Üzerlerindeki yazıların tercümeleri çok işe yarardı aslında.